Koroner Anjiyografi: Radial Arter (El bilek Damarı) veya Femoral Arter (Kasık Damarı) Yolu ile
Koroner anjiyografi kalp damarlarının görüntülenmesi amacıyla damar içine opak madde enjekte edilerek film çekilmesi esasına dayanır. Böylece damar içinde akımı engelleyen bir darlık veya tıkanıklık varsa hangi damarda olduğu ve ne kadar ciddiyette olduğu saptanır. Bilek damarı (Radial, radiyal arter) yolu ile koroner anjiyografi son yıllarda ülkemizde de daha sık yapılmaya başlanmıştır. Bilek damarından koroner anjiyografi yapılmasının kasık damarına kıyasla bazı avantajları vardır, Bunlar; Hasta anjiyografi sonrası hemen ayağa kalkabilir, kasıktaki gibi kum torbası yoktur, hasta çok daha konforludur. Bilek damarında balonlaşma (anevrizma) ve hasar olma ihtimali daha az olup damar tamamen tıkansa bile el iki ayrı damardan beslendiğinden elde sorun çıkmaz, oysa kasık damarı hasar görürse bacak riske girebilir.
Koroner damar nerede dir,ne işe yarar,koroner balon ve stent uygulaması nedir?
|
Koroner damar kalbin üzerindedir, kalp kendisi bir pompadır ve bütün dokulara, organlara kan pompalayarak onların oksijenlenmesini sağlar, ancak bu pompa görevini yapabilmesi için kendisinin de oksijen alarak enerji üretmesi gerekir. Bu nedenle kalp aort damarına attığı kanın yaklaşık %5 ini kendisine pompalar, bunu da koroner damarlar sayesinde yapar, koroner damarlar aort damarının hemen başlangıcında bulunurlar ve buradan ayrılarak direk hemen kalbe doğru giderek kalbin kasları içinde yayılırlar, nu sayede kalp kası kanlanır. Eğer koroner damar daralırsa kalp kası yeterince beslenemez ve pompa görevi bozulmaya başlar, zorlandığı zamanlarda göğüs ağrısına neden olabilir. Eğer koroner damar tıkanırsa ‘kalp krizi' olur ve o damarın beslediği kalp bölgesi zamanında müdahele edilemezse hayatiyetini yitirir, hayatiyetini yitiren bölge genişse kalp yetmezliğine sebep olabilir.
|
|
|
Tıkanmış olan koroner damarın beslediği bölgede (siyah alan) canlılığını yitirmeye başlamış doku görülüyor.
|
Koroner balon uygulamasında, daralmış veya tıkanmış olan koroner damar bölgesine ince bir tel üzerinden balon ilerletilerek darlık veya tıkanıklık üzerinde şişirilir ve darlık açılır, balon işleminden sonra genelde damarda biraz darlık kalır ve ileride aynı bölgenin tekrar daralma riski yaklaşık %40-50'dir. Şeker hastalarında, ince damar çapı olanlarda, darlık bölgesi uzun olanlarda bu oran daha da yüksek olabilir.
Koroner stent uygulamasında ise darlık veya tıkanıklık bölgesine bir balonun üzerinde sıkıştırılmış tel kafes bulunur, bu üzerinde tel kafes olan balon darlık bölgesinde şişirilince üzerindeki tel kafes genişleyerek damar duvarına gömülür ve darlığı dışarı doğru iter, sonra balon indirilip geri çekilir, stent o bölgede kalır, yaklaşık 4-6 hafta sonra stentin üzeri damar katmanı ile örtülür, yani damar içinden bakılınca stent gözle görülmez. Stent uygulama işleminden sonra aynı bölgede tekrar daralma olması riski yaklaşık %30-40'dır, ama yine şeker hastalarında, ince damar çapı olanlarda, darlık bölgesi uzun olanlarda bu oran daha da yüksek olabilir.
İlaçlı stentlerde ise stent üzerinden yavaşça salınan bir ilaç damarın tekrar daralma riskini azaltmaktadır, bu stentlerin tekrar daralma riski ise %5-10 civarındadır.
|
|
Koroner stent, balon üzerinde şişirilmeden
önce (sol) ve sonra (sağ).
|
Koroner damar balon ile genişletilmeden
önce (sol) ve sonra (sağ).
|
|
|
|
Son yıllarda şeker hastalığı daha sık görülür oldu, bunun nedeni beslenme şekli ve hayat tarzının değişikliği midir?
|
Gerçekten de son yıllarda halk arasında ‘şeker hastalığı' olarak bilinen tıp dili ile ‘Diabetes Mellitus' hastalığı artış göstermektedir. Bunun sorunuzda da belirttiğiniz gibi iki önemli nedeni var: Birincisi ilerleyen teknoloji ile ucuzlayan test maliyetleri ve taşınabilir ölçüm cihazları sayesinde hemen herkesin kan şekeri düzeylerini ölçtürme imkanına kavuşması, sağlık hizmetinin yaygınlaşması, halkın sağlık konusunda bilinçlenmesi gibi olumlu gelişmeler sayesinde daha çok hastanın teşhis edilebilmesidir. İkinci neden ise batı toplumlarının da en büyük sorunlarından olan obezitenin yaygınlaşmasıdır, çağımızın sorunu obezitenin görülme sıklığı beslenme şeklinin yüksek kalorili ayaküstü gıdaların yaygınlaşması ve ulaşımda motorlu araçların daha sık kullanılarak adeta hareketsiz bir yaşam şeklinin ortaya çıkmasıyla açıklanmaktadır. Toplumlarda artan refah düzeyi ile gıdaya bilinçsizce ayrılan para ve gıda üreticilerinin rekabet amaçlı porsiyonlarını, dolayısıyla porsiyon başına kalorilerini de artırmaları söz konusudur, porsiyon başına kalori miktarı o kadar artmıştır ki bazı restoranlarda ‘menü' şeklinde satılan gıdaların bir porsiyonu günlük ihtiyacımız olan kalorinin %80'ini karşılamaktadır. 1900'lü yılların başında bir insan günde ortalama on bin adım atarken günümüzde iki-üç bin adım atmaktadır, bu da kalorinin daha az harcanması anlamına gelmektedir. Obezite vücutta artan yağ doku ve bozulan metabolizma sonucunda dokularda insüline karşı direnç oluşmasında en önemli nedenlerdendir, dokularda insüline direnç geliştiğinde daha fazla insülin salgılanır ancak bir süre sonra salınan insülin yeterli kalamaz ve şeker hastalığı gelişir. Her obezde şeker hastalığı gelişmemesi bazı kişilerin şeker hastalığına daha yatkın olduğunu göstermektedir. Ancak gerçek şu ki; obezitenin artması, şeker hastalığına yatkın bireylerde şeker hastalığının ortaya çıkmasına neden olmakta, şeker hastalığı da tüm vücutta tahribatına başlamaktadır.
Şeker hastalarında kalp rahatsızlıklarının sık görülmesi sadece yüksek şeker düzeylerine mi bağlıdır?
Şeker hastalığı yalnızca insülin ve kan şekerinin birbirine olan etkilerinden ibaret değildir. Şeker hastalığında bütün metabolizma etkilenir, özellikle de lipid metabolizması bozulur, kalp ve damar hastalıklarının şeker hastalığında daha sık görülmesinin en önemli nedeni kötü huylu kolesterol olarak bilinen düşük özgül ağırlıklı (dansiteli) lipidlerin (low density lipoprotein: LDL) artışıdır, yine lipidleri parçalayan bazı enzimlerin görevinde de bozukluklar olur. Şeker hastalarında bazı mekanizmalarla antioksidan maddelerin yapısı bozularak görevlerini yapamaz hale gelirler bu da damar sertliği oluşumunu hızlandırır. Artan kan şekeri vücudumuzda birçok yapı ve proteinle sıkıca birleşerek bu maddelerin görevini bozarak bazılarının damar duvarında daha çok birikimine neden olur. Özellikle damar iç duvarında pıhtılaşma görevi olan ve pıhtılaşmayı engelleme görevi olan maddelerin işlevleri ve birbirine olan oranları da şeker hastalarında bozulur, böylece hiç gerek yokken, yani damar içinde kanama yapacak bir hasar yokken pıhtılaşma maddeleri aktif hale geçip damar tıkanmalarına neden olabilmektedir. Şeker hastalarında damar genişletici görevi olan bazı maddelerin daha az üretilip daha az salınması da önemli bir faktördür.
Görüldüğü gibi olay esasında karmaşık bir yapıya sahiptir, ancak gerçek şu ki şeker hastalığı bütün metabolizmayı bozmakta ve bunun sonucunda da en çok damar sistemine zarar vermektedir.
Bir örnek verecek olursak şeker hastalarında koroner damarlarda daralma şeker hastalığı olmayanlara kıyasla 3-4 kat daha fazla görülmektedir.
Her obez (şişman) şeker hastası olur mu? Aşırı yağlı beslenen şeker hastası olur mu?
Şeker hastalığı obezite ile, dolayısıyla da beslenme ile yakından ilişkilidir. Ancak normal kilolu bir insan her ne kadar kötü besleniyor da olsa, aldığı kaloriyi harcıyor dolayısıyla obezleşmiyorsa şeker hastalığı gelişme riskinden bahsedemeyiz, olsa olsa yüksek kolesterol düzeyleri nedeniyle artmış damar hastalıklarından bahsedilebilir. Yukarıda da bahsettiğim gibi şeker hastalığı birçok mekanizma ile damar sisteminde hasara yol açmaktadır bunların sonucunda kalbin kas dokusunu besleyen koroner damar sisteminde de daralmalar ve tıkanmalara neden olabilmekte yani koroner arter hastalığı oluşturabilmektedir. Koroner damarlar tıkanırsa kalp krizi sonucu ölüm veya kalp yetmezliğine neden olabilmektedir. Şeker hastalığı kalbi uyaran sinir sisteminde hasara neden olabilmekte ritm bozuklukları ortaya çıkabilmektedir, kalp kasına az kan gidince oluşması gereken göğüs ağrısı da, ağrı iletici sinirlerin hasarlanması sonucu hissedilememekte, bunun sonucunda şeker hastaları farkına
varmadan kalp krizi geçirmekte ve ölümle karşılaşabilmektedirler. Kalbin kılcal damarlarında hasarlanma sonucunda kalp kası kandan oksijeni yeterince ayrıştıramamakta ve iyi beslenememektedir. Şeker hastalarında kalp kasında da hasar oluşarak hiç kalp krizi geçirmeden dahi kalp yetmezliği oluşabilmektedir.
Özetle şeker hastalığı kalpte koroner damarlarda daralma ve tıkanma, kalp sinirlerinde hasar sonucu ritm bozuklukları ve ağrı duyusu bozukluğuna, kılcal damarlarda hasar ve kalp kasında hasar oluşturarak kalp krizi olmadan dahi kalp yetmezliğine neden olabilmektedir.
Şeker hastalarında kalbi besleyen damarları yani koroner damarları açmak için hangi yöntemler kullanılır?
Şeker hastalarında da damarları açmak için diğer tüm hastalarda kullanılan yöntemler kullanılmaktadır. Hepsinden önemlisi şeker hastalarında altta yatan nedenin, yani şeker hastalığının ve şeker hastalığı sonucu oluşan lipid bozukluklarının ilaçlar ile sıkı kontrol altına alınmasıdır.
Damar açıcı cihaz ve yöntemler balon, stent (tel kafes), rotablatör (yüksek devirli matkap uçlu cihazlar), lazer ve diğer bazı yöntemler olarak sıralanabilir. Bunların hepsi tüm hastalarda kullanılabilir, ancak şeker hastalarının en büyük dezavantajı bu yöntemler kullanıldıktan sonra damarın ‘tekrar daralma' oranının yüksek olmasıdır. Günümüzde en çok kullanılan yöntem olan stentleri ele alacak olursak şeker hastalığı olmayan bir kişide ortalama %30 olan tekrar daralma oranı, şeker hastalarında %50-60 lara çıkmaktadır.
Son zamanlarda çıkan ilaç salınımlı stent (tel kafes) nedir, üstünlüğü var mıdır?
İlaç salınımlı stentler üzerlerine kaplanmış olan, damarın içe doğru kalınlaşmasını engelleyen bazı ilaçları yavaşça salgılarlar. İlacın salgılanma süresi stentin markasına, kullanılan ilaç ve ilacı taşıyan polimer denilen yapıların özelliğine göre değişmekle beraber 1-6 ay civarındadır. İlaç kaplı stentlerin çıkmasıyla beraber şeker hastalarında genişletilen koroner damarların tekrar daralma oranları %50 lerden %5-10 lara düşmüştür. Yapılan çalışmaların ön sonuçlarına göre, şeker hastalarında ilaç kaplı stent kullanılarak koroner damarlar açıldığında, koroner by pass cerrahisi ile aynı sonuçlar elde edilmekte, cerrahi operasyonun riski de hesaplandığında ilaç kaplı stent ile yapılan işlemler daha üstün gözükmektedir. Şeker hastalığı olmayan hastalarda da aynı üstünlükler söz konusudur ancak şeker hastaları kalp hastaları içindeki en yüksek riskli alt grubu oluşturduğundan elde edilen fayda da daha fazla olmaktadır. İlaç kaplı stent kullanılması için damarlardaki darlıkların stent yerleştirilmesine uygun olması gerekmektedir.
İlaç kaplı stentlerin tek dezavantajı yüksek teknolojileri ve araştırma geliştirme giderleri nedeniyle yüksek maliyetli olmalarıdır. Ülkemiz için olan bir dezavantajı da bu stentlerin sağlık sigorta sistemlerince karşılanmaması, dolayısıyla hastalar ancak stenti satın alabilecek mali güce sahipse kullanılabilmeleridir.
BALON veya STENT ile KORONER DAMARLARIN GENİŞLETİLMESİ
|
Koroner balon ve stent uygulaması da koroner anjiyografi gibi radial arter (el bilek damarı) veya femoral arter (kasık damarı) yolu ile yapılabilir.
El bilek damarının avantajı hastanın hemen ayağa kalkabilmesi, kıpırdamadan yatmasının gerekmemesidir, ayrıca damar bölgesinde kanama ve balonlaşma (anevrizma) ihtimali de daha azdır.
Koroner balon uygulamasında, daralmış veya tıkanmış olan koroner damar bölgesine ince bir tel üzerinden balon ilerletilerek darlık veya tıkanıklık üzerinde şişirilir ve darlık açılır, balon işleminden sonra genelde damarda biraz darlık kalır ve ileride aynı bölgenin tekrar daralma riski yaklaşık %40-50'dir.
Şeker hastalarında, ince damar çapı olanlarda, darlık bölgesi uzun olanlarda bu oran daha da yüksek olabilir. Koroner stent uygulamasında ise darlık veya tıkanıklık bölgesine bir balonun üzerinde sıkıştırılmış tel kafes bulunur, bu üzerinde tel kafes olan balon darlık bölgesinde şişirilince üzerindeki tel kafes genişleyerek damar duvarına gömülür ve darlığı dışarı doğru iter, sonra balon indirilip geri çekilir, stent o bölgede kalır, yaklaşık 4-6 hafta sonra stentin üzeri damar katmanı ile örtülür, yani damar KORONER STENT içinden bakılınca stent gözle görülmez. Stent uygulama işleminden sonra aynı bölgede tekrar daralma olması riski yaklaşık %30-40'dır, ama yine şeker hastalarında, ince damar çapı olanlarda, darlık bölgesi uzun olanlarda bu oran daha da yüksek olabilir. İlaçlı stentlerde ise stent üzerinden yavaşça salınan bir ilaç damarın tekrar daralma riskini azaltmaktadır, bu stentlerin tekrar daralma riski ise %5-10 civarındadır
|
|
|
İLAÇLI VE İLAÇSIZ STENTLERİN FARKI NEDİR?
|
İlaç salınımlı stentler üzerlerine kaplanmış olan, damarın içe doğru kalınlaşmasını engelleyen bazı ilaçları yavaşça salgılarlar.İlacın salgılanma süresi stentin markasına, kullanılan ilaç ve ilacı taşıyan polimer denilen yapıların özelliğine göre değişmekle beraber 1-6 ay civarındadır.İlaç kaplı stentlerin çıkmasıyla beraber şeker hastalarında genişletilen koroner damarların tekrar daralma oranları %50 lerden %5-10 lara düşmüştür. Yapılan çalışmaların ön sonuçlarına göre, şeker hastalarında ilaç kaplı stent kullanılarak koroner damarlar açıldığında, koroner by pass cerrahisi ile aynı sonuçlar elde edilmekte, cerrahi operasyonun riski de hesaplandığında ilaç kaplı stent ile yapılan işlemler daha üstün gözükmektedir. Şeker hastalığı olmayan hastalarda da aynı üstünlükler söz konusudur ancak şeker hastaları kalp hastaları içindeki en yüksek riskli alt grubu oluşturduğundan elde edilen fayda da daha fazla olmaktadır.
İlaç kaplı stent kullanılması için damarlardaki darlıkların stent yerleştirilmesine uygun olması gerekmektedir.İlaç kaplı stentlerin tek dezavantajı yüksek teknolojileri ve araştırma geliştirme giderleri nedeniyle yüksek maliyetli olmalarıdır.Ülkemiz için olan bir dezavantajı da bu stentlerin sağlık sigorta sistemlerince karşılanmaması, dolayısıyla hastalar ancak stenti satın alabilecek mali güce sahipse kullanılabilmeleridir.
Aşağıda Koroner damar genişletilmeden önce ve sonraki hali görülmektedir.
|
DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARI
Doğumsal kalp hastalıkları, gebeliğin ilk 8 haftası içinde ortaya çıkar. Ailede bu tür bir hastalık görülmesi olasılığı arttırmaktadır. Kalbin dinamik ve anatomik yapısını değiştirebilen çok büyük bozukluklar veya belirti vermeyen ufak anomaliler olabilir. Morarma, sık nefes alma, çabuk yorulma, nefes alma zorluğu, gelişme geriliği, sık solunum yolu infeksiyonu, bayılma sık görülen belirtilerdir.
Prognoz Asiyanotik Konjenital Kalp Hastalıkları’da daha iyidir. Fallot Tetralojisi dışındaki Siyanotik Konjenital Kalp Hastalıklı çocuklar, müdahale edilmezse nadiren bir yaşını geçer. Fallot Tetralojisinde tedavi edilmeyen hastalarda yaşam süresi 2.5 - 7 yıldır, sadece % 10’u tedavisiz 20 yaşını geçebilir. Ameliyat edilen Fallot Tetralojisinde ise prognoz oldukça iyidir ve normale yakın bir yaşam sağlanmıştır.
Tüm Konjenital kalp hastalığı olan kişilerde operasyon öncesi ve sonrası kapak enfeksiyonu ( endokardit ) riski vardır. Enfeksiyonu önlemek için başka operasyon veya müdahaleler (diş çekimi gibi)öncesi bir antibiyotik kullanmalıdır. Ağız içi hijyeninin sağlanması da endokardit riskini azaltan önemli bir faktördür.
Atrial Septal Defekt (ASD)
Kalp bilindiği gibi 4 odacıktan oluşur. Bunlardan 2 tanesi üstte kulakçıklar adını almaktadır. Kalbin üst katındaki bu odacıklar bir zar duvar ile ayrılmıştır ve her iki odacık arasında kan birbirine normal koşullar altında karışmaz. İşte bu zarsı duvarın üzerinde çeşitli büyüklük ve yerlerde delikler bulunmasına Atrial Septal Defekt denir.
Normal insan kalbinde sağ ve sol odacıklar arasında kan karışmadan bir düzen içerisinde dolaşır. Vücutta kirlenen kan sağ kulakçık yolu ile kalbe gelir ve oradan sağ karıncığa girerek akciğerlere gider ve oksijenlendikten sonra, okijenden zengin kan sol kulakçık ve oradan da sol karıncık yolu ile vücuda yeniden pompalanarak kullanıma sunulur.
Normalde kalbin sol tarafında kalp içi basınçlar sağa göre yüksektir. Bu nedenle de ASD varlığında kan akımı hep soldan sağa doğru olur. Kalp her atımında sol kulakçıktan sağ kulakçığa kanın bir kısmı kaçar. Solda kan miktarı azalır ve sağda hep kan miktarı artar.
Defektin büyüklüğü ve akciğer atardamarının basıncı cerrahi tedavinin zamanını belirler. Kendiliğinden kapanmayan, akciğer atardamarında basınç yükselmesi tehlikesi olan açıklıklar genellikle 4-6 yaşlarında, yani çocuk okula başlamadan cerrahi olarak kapatılır. Ameliyat sırasında ve sonrasında genellikle problem oluşmaz. Göğüsün orta kısmında ameliyata ait bir iz kalır. Bazı hastalarda açıklığı kateterle kapatma da uygulanmaktadır. Bu her hastaya uygulanamamakta, ancak bazı ölçümler uygun ise yapılabilmektedir.
Ameliyat, sünnet, diş çekimi ve dolgusu gibi bazı girişimler öncesinde endokardite (kalbin iç tabakasının iltihabı) karşı koruyucu tedaviye ihtiyaç gösterirler.
Hastaların beklenmedik komplikasyonlardan korunabilmeleri için yaklaşık 1 yıllık aralıklarla doktor kontrolunde olmaları gerekir.
Patent Duktus Arteriozus (PDA):
Tüm doğumsal kalp hastalıklarının yaklaşık %10'u PDA'dır. Duktus arteriyozus, akciğer atardamarı (pulmoner arter) ve ana atardamarı (aorta) birbirine bağlayan bir damar yapısıdır. Doğumda bebeklerin tümünde duktus arteriyozus (PDA) normal olarak vardır.
Normalden farklı olan anne karnındaki kan dolaşımı için bu hayati bir yapıdır. Ancak doğumdan birkaç saat sonra kapanması gereklidir. Prematurlerde, gebeliğin ilk üç ayında kızamıkçık enfeksiyonu geçiren annenin çocuğunda, oksijen oranı düşük olduğu yerlerde görülme sıklığı çok daha yüksektir.
Eğer açık kalırsa buna PDA adı verilir. Aorta gelen oksijenden zengin kanın bir kısmı bu bağlantıdan tekrar akciğerlere döner. Pulmoner arterde basınç yükselir. Kalbin sol tarafı fazla yüklenir. Bağlantı büyük ise çabuk yorulan çocuğun büyümesi gecikir, solunumu zorlaşır ve kolayca akciğer enfeksiyonlarına yakalanır. Eforla solunum zorluğu, çarpıntı, göğüs ağrısı gibi belirtiler sol kalp yetmezliği ve pulmoner hipertansiyona bağlıdır. Bağlantı küçükse bir şikayeti olmayabilir. Bazen belirtiler birkaç ay sonra ortaya çıkabilir. Pulmoner hipertansiyon sonucu sağdan sola şant akımı gelişirse, diferansiyel siyanoz denen sol kol ve vücudun alt kesimlerinde morluk varken sağ kolda olmayan bir görünüm ortaya çıkabilir.
Tedavi şekli hastanın yaşına ve PDA' nın genişliğine göre değişir. 6 ay içinde kapanmaz ise veya tedaviye yanıt vermeyen kalp yetmezliği varsa operasyon uygulanır. Kateter ile uygulanan şemsiye veya coil adı verilen aletler bağlantıyı kapatabilir. Ancak kapalı bir kalp ameliyatı da gerekebilir. Tedavi sonrası dolaşım normale dönecektir
Ventriküler Septal Defekt (VSD):
En sık rastlanan doğumsal kalp hastalığı VSD’dir (%25-30). Kalbin iki karıncığı (ventrikülü) arasında bir açıklık varsa basınç farkından dolayı sol ventrikülden, sağ ventriküle çok fazla kan geçecektir. Akciğerlerden kalbin soluna gelen oksijenden zengin kan sağa geçerek, akciğerlere geri pompalanır. Akciğerlere giden kan miktarı ve akciğer atardamarı (pulmoner arter) kan basıncı, artar. Bu nedenle daha fazla çalışan kalp büyür.
Hastalığın klinik belirtileri , VSD' nin genişliği ile orantılıdır. Doğum sonrası belirtilerin ortaya çıkması birkaç haftadan uzun sürebilir. VSD büyük ise çocuklarda yemek yeme ve kilo alma problemi, nefes alma zorluğu vardır ve çabuk yorulmaktadırlar.
Pulmoner hipertansiyon görülebilir. Yüksek basınç akciğer damarlarında bir süre sonra kalıcı hasara neden olabilir. Kalpteki bu deliğin ameliyatla bir an önce kapatılması gerekir. Çünkü kalıcı pulmoner hipertansiyon gelişirse, ameliyat şansı ortadan kalkabilir.
Eğer açıklık küçük ise kalbin yükü daha az olacaktır. Bu durumda yalnızca kalpte bir üfürümün duyulması dışında bulgu olmayabilir. Ameliyata gerek olmadan kendi kendine kapanabilir. Bunun için belli yaşa kadar beklenir, kendiliğinden kapanmazsa ameliyat yapılabilir.
Küçük VSD ler dikişle, büyük VSD ler genellikle (daha sonra normal kalp dokusu ile kaplanacak olan) bir yama ile kapatılır. Bebeklerde uzun süreli bir enfeksiyon, birden fazla VSD varsa, diğer hastalıkları nedeni ile açık kalp ameliyatı yapılamıyorsa, şikayetlerini ortadan kaldırmak ve pulmoner hipertansiyon gelişimini önlemek için kapalı kalp ameliyatı uygulanabilir. Bu operasyonda pulmoner arterin çapı daraltılarak (pulmoner banding) akciğerlere giden kan azaltılır, böylece pulmoner kan basıncı düşer. Çocuğun büyüme ve gelişimi tamamen olmasa da düzelir. İleri yaşlarda açık kalp ameliyatı ile bant kaldırılır ve açıklık kapatılır.
VSD' nin kapatılması kan akımı normale dönmesini ve kalp yetmezliğinin düzelmesini sağlar. Uzun dönemde normal bir hayat beklentisi vardır.
Fallot Tetralojisi:
En sık rastlanan siyanotik doğumsal kalp hastalığı (%5-7) Fallot tetralojisidir. 4 ayrı kalp anomalisinin birlikte görülür.
1. Ventriküler septal defekt: Kalbin iki ventrikülü arasında geniş bir açıklık bulunmaktadır
2. Pulmoner stenoz: Kan tekrar oksijenlenmek için akciğere gidemez. Darlığa bağlı belirtiler her çocukta farklı olabilir. Asıl önemli olan morarmanın derecesidir.
3. Sağ ventrikül duvar kalınlaşması. Ventrikül duvarı normale göre daha kalındır.
3. Aort her iki ventrikül arasında yerleşir. Kan her iki ventrikülden de gelir.
Doğumdan hemen sonra, bebeklik döneminde veya çocukluk döneminde ciltte morarma ile ortaya çıkar. Bebekte gelişim normale yakındır, ancak bilinç kaybının da olabildiği ani morarma nöbetleri vardır.
Daha büyük çocuklarda fiziksel aktivite sırasında kanın yeterice oksijenlenmemesine bağlı olarak nefes darlığı ve bayılma görülebilir.
Fallot tetralojisi belirtilerinin ağır olduğu çocukda geçici bir iyileşme sağlamak için operasyonla aort ile pulmoner arter arasında bir bağlantı sağlanabilir. (Şant operasyonu) böylece aortdan gelen fazladan kanla oksijenlenmek üzere akciğerlere yönlendirilen kan miktarı artar. Şant operasyonu ile çocuğun ileri bir yaşta yeni bir operasyon olana kadar morarma şikayetinin azalması ve büyüyüp gelişmesi sağlanır.
Fallot tetralojisi' nin tedavisi tam düzeltme operasyonları ile mümkündür. Genellikle erken çocukluk döneminde şant ameliyatı sonrası veya pulmoner arteri yeterince gelişmiş olan hastada ameliyat yapılabilir. VSD yama ile kapatılır, aort damarının yeri düzeltilir ve pulmoner arterdeki ve pulmoner kapaktaki darlıklar ortadan kaldırılır. Pulmoner kapak düzeltmesi sonrası bu kapakta yetersizlik görülebilir. Bu yetersizlik çocuğun gelişimini ve fonksiyonlarını bozmaz ancak ileriki yıllarda bazen yapay pulmoner kapak gerekebilir. Bazı durumlarda bu yapay kapak ilk ameliyatta takılabilir. Yine de yapay kapaklar bir süre sonra bozulmaya uğrayabilir ve değiştirilmesi gerekebilir. Operasyon sonra dolaşım normale döner ve artık siyanoz görülmez.
Aort Koarktasyonu:
Aorta (ana atardamar) daralmıştır. Kalpten darlığın bulunduğu yere kadar olan kısımda kan basıncı artar. Darlık genellikle, baş bölgesine ve kollara giden damarların aorttan ayrılmasından sonra görülür. Darlığın derecesine göre, kalp yetersizliği bulguları doğumdan hemen sonra ortaya çıkabilir. Hafif darlıklar herhangi bir şikâyet yaratmadan kalpte üfürüm veya hipertansiyon ile saptanabilir. Kollarda ölçülen kan basıncı bacaklardan yüksek bulunur.
Aortadaki darlık nedeni ile kalp, kanı pompalamakta zorlanır. Kalp büyür ve yetersizlik ortaya çıkar. Aort koarktasyonu fazla ise hasta biran önce opere edilir. Orta düzeyde darlık varsa okula başlamadan kalıcı hipertansiyon gelişmemesi için, operasyon uygulanmalıdır.
Kapalı kalp ameliyatı ile göğüs sol tarafından açılarak aort darlığına ulaşılır. Değişik teknikler kullanılarak durum düzeltilir. Genellikle, dar olan kısım çıkartılır ve kalan kısımlar uç uca dikilir. Bazen koldan alınan bir damar veya sentetik bir damar ile daralmış bölge genişletilebilir.
Operasyon sonrası nadiren aortda darlık tekrarlayabilir. Balonlu kateter ile genişletme (balon anjiyoplasti) uygulanabilir. Bazen ikinci bir operasyon gerekebilir. Bazı hastalarda, aort operasyonla düzeltilmiş olsa da kan basıncı yüksek kalabilir ve bu nedenle ilaç kullanması gerekebilir.
Bu sık görülen hastalıkların yanı sıra atrioventriküler septal defekt, aort stenozu, triküspit atrezisi, büyük damarların transpozisyonu, hipoplastik sol kalp sendromu gibi çeşitli doğumsal kalp hastalıklarının cerrahi tedavisi uygun hastalarda başarıyla yapılmaktadır.
|
KALP KAPAK CERRAHİSİ NEDİR?
Kalp kapakların kan akımının ileri doğru yönlendirilmesine yardımcı olurken geri kaçışına engel olacak yapıdadır. Kalp kapak cerrahisi veya aort kapak replasmanı ve/veya mitral kapak replasmanı ile triküspit kapak tamiri veya raplasmanını içerir. Ülkemizde en sık nedeni romatizmal kapak hastalığıdır. En sıklıkla kalbin sol kulakçığı (atrium) ve sol karıncığını ayıran mitral kapağın darlığı veya yetmezliğine bağlı hastalık oluşur. Yine daha az sıklıkla sol karıncık ve ana aort damarını ayıran aort kapağın darlığı ve/veya yetmezliğine bağlı hastalık oluşur.
KALP KAPAKLARINDA MEYDANA GELEN HASTALIK KALPTE NELERE YOL AÇABİLİR? NELER YAPILABİLİR?
Kalp kapaklarında oluşabilecek darlık kanın ileri akışına engel olurken, yetmezlik durumunda da kan geri kaçacağından kalbin büyümesine ve nefes darlığı başta olmak üzere hastalar da değişik şikayetlerin oluşumuna yolaçar. Kalp kapaklarında gelişen bu durumlar başlangıçta herhangi bir rahatsızlık yaratmazken hastalık ilerledikçe ve zaman geçtikçe başta nefes darlığı olmak üzere göğüs ağrısı, halsizlik, yorgunluk şikayetlerine yol açar. Uygun zamanda teşhis konulup tedavi yapılmazsa hastalık kalp yetmezliğine kadar ilerleyebilir.
Kendiniz veya doktorunuz sizdeki mevcut klinik bulgulardan ve mevcut risk faktörleriniz dolayısı ile bir kapak kuşkulanabilir veya doktorunuz tarafından kalp kapak hastalığı ön tanısı konulabilir. Kapak hastalığının teşhisi girişimsel olmayan teknikler (Elektrokardiografi (EKG), Akciğer radyografisi ve Ekokardiografi) ve girişimsel olan teknik (kateter anjiografi) ile konur. EKG ve EKO poliklinikten ayakta yapılırken, kateter anjiografi için hastanın yatması gerekmektedir. EKG ve Ekokardiografi ile ancak ön tanı konulabilmektedir. Kesin tanı için kateter anjiografiye gerek vardır. Kateter anjiografi bacak veya koldan atar damardan ve toplar damardan sokulan kateterlerle ölçümler ve görüntüleme yapılır. Kalp kapak hastalığının teşhisinin kesin olarak konmasından sonra çeşitli tedavi şekilleri olup bu hastadaki mevcut durum ile değişkenlikler gösterebilmektedir. Tedavi şekilleri; ilaç (medikal), balon valvuloplasti ve kapak onarımı ve/veya değişim (replasman) cerrahisi olabilmektedir.
KALP KAPAK CERRAHİSİNİN AMELİYAT ENDİKASYONLARI NELERDİR?
Unutulmaması gereken durum, kapak hastalığının komplike bir olay olduğu her hasta için ameliyat endikasyonlarının farklılıklar gösterebileceğidir. Böylesi bir durumda doktorunuzdan mutlaka bilgi almalısınız.
KALP KAPAK CERRAHİSİNİN ALTERNATİFLERİ VAR MI?
Balon valvuloplasti veya kapalı mitral kommissürotomi girişimleri, seçilmiş olgularda alternatif olabilir. Ancak unutmayınız ki sizin için ameliyat kararı verildiği anda, öncesinde bu alternatifler değerlendirilip, bunların sizin için uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
KORONER BYPASS OPERASYONU NASIL YAPILIR?
Operasyonların büyük bir bölümünde göğüs kemiği orta hattan aşağıya doğru kesilir ki bu kesi ile cerrah çalışabileceği en rahat görüş alanınını elde eder. Hasta ameliyatta kalp-akciğer makinesi olarak adlandırılan cihaza bağlanır. Daha sonra kardiopleji olarak isimlendirilen özel kimyasal bir solüsyon ile kalp durdurulur. Kalbin veya aort damarının içi açılarak hasta kapağa ulaşılır. Eğer kapağın onarımı mümkünse öncelikle o işlemler denenir. Onarımla uzun vadeli ve tatminkar bir sonuç alınamayacağı düşünülürse hasta kapak kesilerek çıkarılır ve yerine suni kapak takılır. Bu aşamadan sonra açılan kalp dokuları dikilerek kapatılır ve sonra kalp çalıştırılır. Bu işlemler tamamlandıktan sonra kalp-akciğer makinesinden hasta ayırtılarak göğüs kemiği kapatılır ve ameliyat sonlandırılır.
KALP KAPAK CERRAHİSİNİN RİSKLERİ VE KARŞILAŞILABİLİNECEK KOMPLİKASYONLARI NELERDİR?
Doktorunuz sizin için ilaç, balon ya da kapalı kommisürotomi tedavisinin başarısız veya yararsız olacağına karar verdikleri, mevcut durumdaki riskin ameliyat riskinden fazla olduğu anda operasyon seçeneğini size sunacaktır. Kapak cerrahisinde beklenebilecek komplikasyonlar; kanama, infeksiyon, felç (ileri yaş ve daha önce geçirilmiş olan felç ile risk artabilir), böbrek yetersizliği (cerrahi öncesi mevcut böbrek yetersizliği ile provoke olabilir), ameliyat sırasında kalp krizi gibi komplikasyonları taşımaktadır. Bu komplikasyonların görülme olasılıklarının az ancak mevcut olduğu unutulmamalıdır.
Kalp kapakları 2 türlüdür. Sığır veya domuz kalp zarından yapılan suni kapaklar (biyoprotez kapaklar) veya karbon metalinden yapılan mekanik kapaklar. Biyoprotez kapaklar bozulma riski taşıdığından bir süre sonra tekrar değişimleri gerekebilir. Mekanik kapaklar ise uzun ömürlü olup ancak bu kapaklarda da pıhtılaşma olup kapağın tıkanmasını önlemek için kanı sulandırıcı ilaçların (Coumadin) kullanımı gereklidir. Bu tür ilaçların dozu kan düzeyi ile belirlenir ve mutlaka yakın takip gereklidir. Düşük dozlarda pıhtılaşma riski, yüksek dozlarda kanama riski vardır. Kapak seçimi hastanın yaşı, eğitimi, sosyal durumu ve tercihine göre hasta ve doktorun ortak kararına göre yapılır.
KALP KAPAK CERRAHİSİ SONRASI ERKEN DÖNEM SONUÇLARI NASILDIR?
Başarılı bir kapak ameliyatı sonrası hastaların problemleri tamamıyla kaybolur. Bazı hastalarda cerrahi kesinin olduğu bölgede ağrıları devam eder ancak bu ağrılar ameliyat öncesi ağrılardan tamamıyla farklı olup ağrı kesicilere cevap verirler. İlk 48-72 saat sonrasında bu ağrılar kaybolur. Operasyon sonrasında hastalar ameliyat travmasına rağmen kendilerini rahat hissederler çünkü nefes darlığı, sıkıntı yaratan ağrıdan kurtulmuşlardır.
BAŞARILI BİR KALP KAPAK AMELİYATI SONRASI UZUN DÖNEM SONUÇLARI NEDİR?
Kapak cerrahisinin uzun dönem sonuçları oldukça iyidir. Hastaların büyük bir çoğunluğu ağrı şikayetlerinin tamamıyla geçtiği, nefes darlığı şikayetlerinin kalmadığı, gerek iş yaşamlarında gerekse özel yaşamlarında performanslarının arttığı, mükemmel bir yaşam sürdüklerini ifade etmektedir.
KORONER BYPASS CERRAHİSİ NEDİR?
Koroner bypass cerrahisi veya kısaca KABC olarak adlandırılan ameliyat tüm dünya da ve ülkemizde en sık yapılan kalp ameliyatı tipini oluşturmaktadır. Kalp kasını besleyen koroner damarlarında meydana gelen darlık veya tıkanıklığı, göğüsten (meme atar damarı), koldan (kol atar damarı), bacaktan (bacak toplar damarı) damarlar alarak, tıkanıklığın alt seviyesine dikilerek yapılan köprüleme ameliyatlarıdır. Koroner arterler kalbe oksijen ve besin maddelerini sağlayan atar damarlardır. Kalp kasına bu gücü veren koroner damarlardır. Koroner damarlarda meydana gelecek bir darlık ya da tıkanıklık kalp kasına yeterli oksijeni getiremeyeceği için kalp kasının ölümüne neden olur ki bu da kalp krizi veya miyokard infarktüsü olarak adlandırılır.
KORONER DAMARLARDA MEYDANA GELEN TIKANIKLIK KALPTE NELERE YOL AÇABİLİR? NELER YAPILABİLİR?
Koroner damarlarda meydana gelen bir tıkanıklık, önceleri kısa süreli göğüs ağrıları (angina pektoris) olarak görülebildiği gibi (birkaç dakika sürebilen dinlenmekle veya alınan ilaçla geçebilen ağrılardır) ani olarak gelişebilen kalp krizi ile de karşımıza çıkabilir. Unutulmamalıdır ki elektrokardiogramı normal olup daha önce hiçbir şikayeti olmayan kişilerde de ani olarak kalp krizi gelişebilmektedir. Kendiniz veya doktorunuz sizdeki mevcut klinik bulgulardan ve mevcut risk faktörleriniz dolayısı ile bir koroner arter hastalığından kuşkulanabilir veya doktorunuz tarafından koroner arter hastalığı ön tanısı konulabilir. Koroner arter hastalığındaki risk faktörleri; erkek cinsiyet (kadınlarda menopoz sonrası bu risk faktörü erkekler ile eşitlenir.), yüksek kolesterol, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, sigara olarak sayılabilir. Koroner arter hastalığının teşhisi girişimsel olmayan teknikler (efor testi ve talyum testi) ve girişimsel olan teknik (koroner arter anjiografisi) ile konur. Efor testi ve talyum testi poliklinikten ayakta yapılırken, anjiografi için hastanın yatması gerekmektedir. Efor testi veya talyum testi ile ancak ön tanı konulabilmektedir. Kesin tanı için mutlaka koroner anjiografiye gerek vardır. Koroner anjiografi bacak veya koldan atar damardan sokularak koroner damar ağızlarına kadar gönderilen küçük bir kateter aracılığı ile boyalı bir madde verilerek damarlardaki tıkanıklığın gösterilmesi temeline dayanır. Koroner arter hastalığı teşhisinin anjiografi ile kesin olarak konmasından sonra çeşitli tedavi şekilleri olup bu hastadaki mevcut durum ile değişkenlikler gösterebilmektedir. Tedavi şekilleri; ilaç (medikal), balon veya kafes (stent) ve cerrahi olabilmektedir.
KORONER BYPASS CERRAHİSİNİN AMELİYAT ENDİKASYONLARI NELERDİR?
Unutulmaması gereken durum, koroner arter hastalığının komplike bir olay olduğu her hasta için ameliyat endikasyonlarının farklılıklar gösterebileceğidir. Böylesi bir durumda doktorunuzdan mutlaka bilgi almalısınız.
KORONER BYPASS CERRAHİSİNİN ALTERNATİFLERİ VAR MI?
İlaç tedavisi, balon ve stent girişimleri koroner bypass cerrahisine ancak uygun, seçilmiş olgularda alternatif olabilir. Ancak unutmayınız ki sizin için ameliyat kararı verildiği anda, öncesinde bu alternatifler değerlendirilip, bunların sizin için uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
KORONER BYPASS OPERASYONU NASIL YAPILIR?
Operasyonların büyük bir bölümünde göğüs kemiği orta hattan aşağıya doğru kesilir ki bu kesi ile cerrah çalışabileceği en rahat görüş alanınını elde eder. Hasta ameliyatta kalp-akciğer makinesi olarak adlandırılan cihaza bağlanır. Daha sonra kardiopleji olarak isimlendirilen özel kimyasal bir solüsyon ile kalp durdurulur ve bu aşamadan itibaren göğüs, bacak ya da koldan alınmış olan damarların kalp üzerindeki koroner damarlar üzerine dikilmeleri (anostomozları) tamamlandıktan sonra kalp çalıştırılır. Damarların boşta kalan uçları kalpten çıkan büyük damar olan aort üzerine dikilir (göğüs atardamarının ucu zaten aorta bağlı olduğu için buna gereksinim yoktur). Bu işlemler tamamlandıktan sonra kalp-akciğer makinesinden hasta ayırtılarak göğüs kemiği kapatılır ve ameliyat sonlandırılır.
KORONER BYPASS CERRAHİSİNİN RİSKLERİ VE KARŞILAŞILABİLİNECEK KOMPLİKASYONLARI NELERDİR?
Doktorunuz sizin için ilaç, balon ya da stent tedavisinin başarısız veya yararsız olacağına karar verdikleri, mevcut durumdaki riskin ameliyat riskinden fazla olduğu anda operasyon seçeneğini size sunacaktır. Koroner bypass cerrahisinde beklenebilecek komplikasyonlar; kanama, infeksiyon, felç (ileri yaş ve daha önce geçirilmiş olan felç ile risk artabilir), böbrek yetersizliği (cerrahi öncesi mevcut böbrek yetersizliği ile provoke olabilir), ameliyat sırasında kalp krizi gibi komplikasyonları taşımaktadır. Bu komplikasyonların görülme olasılıklarının az ancak mevcut olduğu unutulmamalıdır.
KORONER BYPASS CERRAHİSİ SONRASI ERKEN DÖNEM SONUÇLARI NASILDIR?
Başarılı bir koroner bypass sonrası hastaların göğüs ağrısı problemleri tamamıyla kaybolur. Bazı hastalarda cerrahi kesinin olduğu bölgede ağrıları devam eder ancak bu ağrılar ameliyat öncesi ağrılardan tamamıyla farklı olup ağrı kesicilere cevap verirler. İlk 48-72 saat sonrasında bu ağrılar kaybolur. Operasyon sonrasında hastalar ameliyat travmasına rağmen kendilerini yıkanmış gibi rahat hissederler çünkü göğüsleri üzerinde baskı, sıkıntı yaratan ağrıdan kurtulmuşlardır.
BAŞARILI BİR KORONER BYPASS AMELİYATI SONRASI UZUN DÖNEM SONUÇLARI NEDİR?
Koroner bypass cerrahisinin uzun dönem sonuçları mükemmeldir. Hastaların büyük bir çoğunluğu ağrı şikayetlerinin tamamıyla geçtiği, nefes darlığı şikayetlerinin kalmadığı, gerek iş yaşamlarında gerekse özel yaşamlarında performanslarının arttığı, mükemmel bir yaşam sürdüklerini ifade etmektedir.